“Gölge, olmak istemeyeceğiniz kişidir der Carl Jung ”
Başkalarında rahatsızlık duyduğumuz ya da sevmediğimiz bir şey gördüğümüzde, bu genellikle kendimizin iyileştirilmesi gereken, reddedilen bir parçası olma özelliği taşır. Buna bağlı olarak, huzursuzluklarımızla daha kolay yüzleşebilmek için kendi gölgelerimizi bize geri yansıtan insanları hayatımıza çekme eğiliminde oluruz. Bu yansımayı tanıdığımız sürece iyileşme yolunda gerekli adımları da atabiliriz. “Tanıma”, iyileştirmenin ilk adımı ve bazen de en zor kısmıdır. Zira Ego, sineksavar etkisi ile “Sen bu halinle iyisin ve doğrusun, dışardan gelen bir etkiyle bozulmamalısın, geri püskürt, reddet” dedirtecektir.
Gölgelerimizi keşfetmenin farklı yolları da vardır. Derin iç gözlem, analiz edilen rüyalar, hafıza açan önemli olaylar ve teknikler gibi. Bu noktada görmezden gelmeyi seçtiğimiz yanlarımızı yansıttıkları için arkadaşlarımızı, ailemizi belki en çokta özel ilişkilerimizi dinlemeli, dikkat kesilmeliyiz.
İnsanları çok eleştiren bir kişi, başkalarının kendisini eleştirmesinden rahatsızlık duyar. Eğer çevresinden bu konuda sürekli uyarı alıyorsa, (sözlü veya davranışsal olabilir) “reddetmek” yerine neden böyle davrandığını anlamaya çalışmalıdır. Egosunun geçiştirdiği her durumda, kendisinden daha fazla eleştirel kişiler ya da olaylar tarafından sınanmaya devam edecektir. Ta ki en acımasız darbeyi alıp, durumu ile yüzleşmeye zorlanana kadar. İyileştirmenin ikinci adımı da, aşırı eleştirin kaynaktaki nedenini tespit etmekle başlar. Böylece süreç, kişinin kararlılığı ölçüsünde kademeli bir şekilde ilerler.
Örnekler de çoğaltılabilir;
Kıskanç bir insanın uyaranlara kulak asmayarak tahrikkâr insanlara çekilerek sınanması,
Öfkeli bir insanın verdiği tepkiler ile kendini ve çevresini yıkıcı durumlara sokması,
Hırslı bir insanın durumlar ve koşullar elinde her şeyini riske eder hale gelmesi,
Cimri bir insanın tüm birikiminin başkaları tarafından rahatlıkla çarçur edilmesi gibi…
Liste uzar gider. Ancak bazı gölgelerimize öyle yansıtmalar yapılır ki, direk derindeki korkularımıza bam telinden basar. Genellikle tetikleyen eylem ya da kelimeler değil, derin bir yarayı vuran anlamlarıdır.
Yakınlık, Kırılganlık, Reddedilme, Terkedilme, Değersizlik, Güvensizlik, Bağlanma, Kaybetme korkusu vb. gibi…
Böylesi durumlarda egomuz sineksavar etkisini geri püskürtmek içinde kullanmaz. Tam gaz, tüm varlığı, olanca korkusunu da alarak ardına bakmadan kaçar. Diğer durumlarda “Ego” kişisel bir özelliğe tepki verebilirken, yığınlanmış ağır deneyimlerle başa çıkamayacağından emindir. Ancak olan olmuş, halı altına süpürülen her şey ayyuka çıkmıştır ve toz bir kez havalandığında temiz hava almak için çaresizce boşluk arayacaktır.
Bilinçli ve bilinçsiz zihnimiz arasındaki boşluğu doldurduğumuzda kişiliğimiz, gizli kalmayı seven karanlık yönleri tarafından artık yönlendirilmeye gerek duymayacak, yaşamlarımızda büyük olumlu değişiklikler göreceğiz. Her birey bunu farkındalıkla yaparsa, dış dünya bireyin iç dünyasındaki olumlu değişiklikleri bir diğerine de yansıtmış olacaktır.
Carl Jung’un bir zamanlar dediği gibi: “Dünya ince bir ipliğe bağlıdır ve bu insanın ruhudur.” Ona iyi bakmamız lazım.
12.12.2020 / 02:02
Rezervasyon almak için buraya tıklayınız.